21 Mart 2016 Pazartesi

KENDİME MEKTUP

   

  Neyi ararız hayatta? Neyi bulmaya çalışırız? Ve deli gibi aradığımız o şeyi bulup elde ettiğimizde, aradığımız şeyin aslında o olmadığını kaç kez anlamışızdır?
İnsanlar ne için koştuklarını bilmeden bir sopaya takılmış ekmek parçasını kovalayıp durmakta... Yaşamak için mi? İyi yaşamak yada daha iyi yaşamak için mi? Peki nereye kadar? 
      
     Hep mutlu olmayı hedefleriz, Bir gün mutlu olmak... Okulu bitirince, iş bulunca, daha iyi bir işe başlayınca, daha çok para kazanınca, daha az yorulunca, bir gün sağlığımızı kaybettiğimizde ise tekrar sağlığımıza kavuşunca mutlu olmanın hayalini kurarak zaman akıp gider... Kaçırdığımız şey hayattır aslında..

     Sahilde yürürken yüzümüzde hissettiğimiz rüzgarın bizi mutlu edebileceğini düşünmeyiz. Ocakta küçük kırmızı bir cezvede haşlanan yumurtanın kaynarken çıkardığı ses, odaya yaydığı buhar bizi mutlu etmez. Yada önümüze gelen bir bardak taptaze çay, aniden yağmura yakalanmak... Bunlar mutlu etmez ama hep bir gün mutlu olmaktır hayalimiz. Gelecekle geçmiş arasında sıkışıp kalmış ruhumuz. Şimdiden bir hayli uzak...


     Hadi hergün yeniden başlayalım seninle, hergün en baştan... Başka türlü gelemeyeceğiz bu hayatın üstesinden... Başka türlü olmayacak. Herkes gibi araya araya yaşayıp, yaşlanıp, belki de bulduğumuzu fark edemeden, nelere sahip olduğumuzu göremeden, hayata teşekkür edemeden göçüp gideceğiz...
      Her gün yeni bir armağan... Bugün de bir hediye, bak kırmızı fiyonklu bir paket içinde sunulmuş sana... Güneş doğmuş, kuşlar uçmaya başlamış tüm kötü kalplere inat. Sen gülümse... Olmayacak, başka türlü olmayacak...


        

19 Mart 2016 Cumartesi

ŞEKER PORTAKALI



Neden şeker portakalı dedim bilmiyorum. Çocukluğumda beni etkileyen romanlardan biri olduğu kesin. Ama etkilendiğim öyle çok kitap var ki... Usta kalemlerden, güzel yüreklerden çıkan. En samimi bulduğum karakter Zeze'ydi sanırım. Şeker Portakalı kitabının baş karakteri... Bildiğim,duyduğum en hayalperest çocuk. Temiz, masum, duygusal... Küçücük kalbine sığmayan acılar taşıyan dupduru bir çocuk... Tam anlamıyla yüreğime işlemişti... Bu yaşıma kadar da hiç unutmadım. Hala evimde kitaplığımda baş köşededir yeri. 

Belki aynı samimiyeti hissetmek istedim. İçimden gelenleri özgürce yazabileceğim bir yer lazımdı. Sayısız günlükler aldım,yazdım,bitirdim... Bazıları kayıp... 20 dakikalık vapur yolculuğunda bile bir şeyler yazarken kendimi bulmaya başladığımda blog açmaya artık karar vermiştim. Bana ait bir sayfa, yazabileceğim sınırsız cümleler...
İstediğim tek şey yıllar sonra geriye dönüp yazdıklarımı okuduğumda tebessüm etmek... 

 

YAŞAMAK İSTİYORUM




Yaşamak istiyorum... Rüzgarı yüzümde hissetmek,yağmur damlalarına dokunmak,mevsimlerin değiştiğini birçok kez daha izlemek... Yeni heyecanlar duymak, yeni kıyafetler giymek, kilo vermeye çalışmak, bu hayatı iliklerime kadar yaşamak istiyorum... Acısıyla,tatlısıyla yaşamak istiyorum, ne kadar beter, acı veren duygum varsa... hepsini en derin haliyle de olsa yaşamayı, ölmeye tercih ediyorum...
Güneşin batışını bir kez daha izleme ihtimaline bile değer yaşamak, bir kez daha kar yağdığını görmek için, yaprakların sararıp ağaçtan döküldüğünü, ardından tekrar yeşerdiğini görmek için...
Annemin bana aldığı o şeker pembesi kazağın bende yarattığı  mutluluğu hatırlamak için, en sevdiğim şarkıyı bir kez daha dinleyebilmek için bile yaşamak istiyorum...
Hayatımın en acı günlerini yaşamayı mı yoksa ölmeyi mi isterdim diye kendime sorduğumda, ne kadar can yakıcı da olsa yaşamayı seçiyorum...
Demek ki bu hayat hala değerli, her şeye rağmen değerli...
Ne yaşamış olursam olayım bırakıp gitmek istemiyorum. Deliler gibi ağlarken bile ölmek istemiyorum... Sadece her şeyin daha iyi, çok daha iyi olmasını istiyorum, hayal ettiğimden bile daha iyi... 
Hayatı hala ve ısrarla hala seviyorum..

SARIL KENDİNE



Sarıl dostum,sarıl kendine... sımsıkı sarıl da kanamasın yaraların... Unutma yalnızsın, tek başına, sonunu görmediğin bir yolda yürüyorsun... Ve yine unutma ki, karanlıktaysan gölgen bile yalnız bırakır seni! Sen iyi ve güçlüysen herkes yanında... 

Boşuna dememiş Aşık Veysel;  "dost diye nicesine sarıldım, benim sadık yarim kara topraktır" diye...

 Bir gün geleceksin diye seni kollarını açmış bekleyen tek varlık topraktır... Bu dünya böyle bir felaket yeri, kimseye yüreğini açmayacaksın. O yüzden sarıl dostum kendine, sıkı sarıl ki ayakta durabilesin...Düşünme, sadece yaşa...

Bırak akışına kendini, bildiğini okuyan hayatın... Alsın sürüklesin seni de bütün içindeki o pislikle birlikte.
Ve ben nereye baksam ihanet, nereye baksam ticaret, nereye baksam çıkar görüyorum bu düzeni bozuk dünyada...


samimiyetsiz insanlar, aldatanlar,uçkur peşinde koşanlar,ahlaksızlıklarından utanmayanlar...  bir tarafta insanlar acı ve mutsuzluktan ölecek gibi olup da birtürlü ölemezken, diğer tarafta mutluluktan çıldıracak insanları görüyorum. Bu düzensziliğe isyan etmek istiyorum, çare yok susuyorum...


Şimdi yine bir otel odasında uyumaya çalışırken, susturamadığım düşüncelerimi dışa vurmasam olmazdı, yazmasam boğulurdum. 


Hayatında kimin olduğu,yanındakilerin yada arkandakilerin ne kadar güçlü olduğundan geç sen... Boş yere tutunacak yer arama. Yalnızsın bu hayatta, sarıl kendine sıkıca... İyi anlaş kendinle. Son nefesine kadar yanında olacak bir kişi varsa, o da kendinsin... 
CHİCAGO/2015