22 Nisan 2016 Cuma

SEVGİLİYE

Gözlerini düşünüyorum hayattan korktuğum zaman, huzur dolu omzunu bir de...
başımı koyduğumda bilirim ki en güvenli yerdeyim... Bana hiç zarar gelmeyen, gelmeyecek olan yerde...

İhanetlerden korktuğum zaman kalbindeki sıcacık sevgiyi düşünüyorum, hiç bırakmayışını ellerimi, hiç bırakmayacak olmanı...

Anlam veremediğim kadar sevgi doluydun hep... Hep... Ben bu kadarını hakettim mi, emin değilim... Ama sevgin beni ben yaptı. Kendimi buldum, duruldum, sakinleştim, dinlendim...
Geriye çekilip hayatımı izledim seninle, hep oradan oraya göçebe geçmiş, hiçbir yere ait olamamış, darmadağınık hayatımı...

Beni toparladın, sarıp sarmaladın, iyileştirdin sevginle...

Şimdi burda, tam olduğum yerdeyim. Hayata başka bakıyorum, umut ederek, mucizelere inanarak, hakettiğin sevgiyi sana vermeye çabalayarak...

Ne geçmiş umrumda, ne de beni bekleyen gelecek...

Tam burdayım, seninle, senin olduğun yerde...

15 Nisan 2016 Cuma

HAYAT

Küçük hikayeler biriktiriyorum hayatın sakin saatlerinde... Hırsıma yenik düşmediğim, geçmişi sorgulamadığım, insanların başka başka yüzleri olduğunu aklıma getirmediğim zamanlarda...

Güneş odamın içinde parlarken, en uzak insanı en yakın hissederken, en yakını en uzak... 


Biraz gökyüzüne bakıyorum o zamanlarda, Yunus balıklarıyla yüzdüğüm rüyalarımı düşünüyorum. Elma şekeri kokusunu, hayatıma değmiş, hayatına değdiğim herkesi... 

Bir yandan havai fişeklerin atıldığı kutlamaları düşünüyorum, bir yandan kapalı kapılar ardında ağıt yakılan evleri... Hayat diyorum. Bu hepimizin içinde olduğu, bizi barındıran hayat... Aynı gökyüzü çatısı altında bütün bu olup bitenler... 

Sonra kanat çırparak uçan bir kuş dikkatimi dağıtıyor. Uzaktan gelen bir çocuk kahkahası doluyor kulaklarıma...

Tek tesellimiz her şeyin aynı kalmayacağı. Bir gün devranın dönmesiyle, unutmak denilen nimetle, hayat kendini temize çıkarır... 

12 Nisan 2016 Salı

UMUT


  • Alamadığın ne varsa hayattan, söküp almasını bileceksin. Ne işe yaramış bu güne kadar pes etmek, ya da isyan etmek?... Veya kim görmüş emek vermeden hayattan istediğini alan? Emeklemeden yürür mü bebek? Yürümeden koşar mı? 
  • Umudunu kestiğin anda durur hayat, onca gürültünün ve kalabalığın arasında, sokaklardaki insan yığınının içinde, derin bir sessizlikte hissedersin kendini. Herkes yaşıyormuş da senin hayatın durmuş gibi, onlar yürüyüp koşarken sen hareket edemiyormuşsun gibi...
  • Zorlarsın kendini, olmaz. Yaşananlar, yaşanamayanlar sırtında ağır bir yük, göğsünün ortasında kocaman bir ok gibi durur. Nefes bile aldırmaz. 
  • Yaşadıkça anlarsın ki hüzünlerin içinde bile mutluluklar gizliymiş meğer... Meğer hiçbir şey çaresiz değilmiş, çare kendinmişsin. Her şey senin elinde değilmiş. Elinde olmayan dış güçlere direnmek anlamsızmış. Her şey sonunda seni daha iyi bir yere vardırmak için, daha güçlü kılmak içinmiş. 
  • Dostunu, dost görünüp aslında hiç dost olmamış olanları ayırt etmen içinmiş... Yaşamadan bunların hiçbirini bilemeyeceğini anlarsın. Çürük elmalarından kurtulmuş bir ağaç gibi olup kalırsın sonunda. Sağlam.
  • Kalbinde üçüncü bir göz açılmış gibi olur. İnsanların içini, ta derinini çözersin. Risk almayı öğrenirsin, korkmamayı... Önüne çıkacak engellerin daha önce yaptıklarından zor olmayacağını bilirsin. Hayata asıl ozaman göğüs germek neymiş, anlarsın... Ve umut etmeye o zaman başlarsın. Her şeyin daha iyi olmasını umut etmeye... 
  • Hayatı yaşanır kılmaktır umut. Beklemek, sabretmek, gülümsemek, hayal kurmaktır. Çiçek açmak, meyve vermek, yaprak döksen bile tekrar açacağını bilmek... Yaşamaktır umut yaşayamadığın ne varsa, yaşatmaktır, asla pes etmemektir...

7 Nisan 2016 Perşembe

GECE


                           

... Yatağından doğruldu genç kadın. omzundan beline dökülen gür saçlarını elleriyle toplayıp tekrar dağıttı. Yastığının diğer yanını çevirip kendisini hırsla yatağa bıraktı, uyuyamayışına öfkelenerek...

Göz ucuyla duvardaki fosforlu saate baktı, 3'e gelmek üzereydi.

"Her gece aynı şey..." diye geçirdi içinden. " Her gece aynı uyku savaşı..."

Derin bir nefes alarak bütün vücuduyla sağ tarafına döndü. Midesinde yatmadan hemen önce içtiği bir kadeh şarabın verdiği rahatsız edici yanmayı hissetti. Pek içkiden anlamasa da damak tadına hitap etmeyen sert Ege şarabını yudum yudum bitirmişti. Şuan hiç bitirmemiş olmayı dileyerek yatağında dönüp duruyordu. Ayaklarını yataktan sarkıtarak gözlerini açtı. karanlık odada gözlerini devirerek sessizliği dinlemeye koyuldu.

Zihni durmak bilmeyen düşüncelerin akışına kapılmıştı.Üzümlerden yapılan şaraplar... O şarabın kadehine gelmesi için yemyeşil tarlalarda çalışan, emek veren insanlar...

Derken aklına çocukluğundaki üzüm bağı gölgesinde oturan kadınlar geldi. Taze bağ yapraklarının toplanıp sarma sarıldığı sofralar... Anadolu'nun kurak öğlen sıcağı kavurmaya başladığında insanlar evlerine çekilir, dışarı çıkmak için güneşin batıp havanın serinlemesini beklerlerdi...

Yetiştiği küçük kasabadaki o sıcak ortamları hatırladı. Bahçeli sıra sıra evler, şen şakrak sokak oyunları, haşlanmış mısır kokusu, bayram sabahları...

Bahçelerdeki ağaçlardan dalından koparıp yediği kırmızı eriğin tadını alır gibi oldu, tebessüm etti... Ne huzurlu yıllardı...

" Aslında dünya her zaman aynıydı" diye düşündü. "İnsanlar orada bile adil değildi, ama ben bunu anlayamayacak kadar çocuktum."

Sahi çocukken ne yapardı uyumak için? Aslında o kadar derin huzurların içinde hiç uyku sorunu çekmediğini hatırladı. Uyumadan önce kurduğu hayalleri... Şimdi ise yaşadıklarının ağırlığını düşünüyordu. Hayata ve insanlara olan güvenini kaybedişini bir de...

Zihnini tekrar çocukluğundaki hayallerine odaklanmaya zorladı.

Pamuk şekeri kokan bir akşamüstü, mahalleden geçen bir bisiklet tekerinin izi, çiçek açmış meyve vermeye başlamış ağaçlar, yağan yağmurun toprakta bıraktığı o huzur veren ses, toprak kokusu... Berrak gökyüzünde evlerine dönen kuş sürülerinin dansı... Annesinin sesini hissetti birden; " bak, kuşlar bile akşam olunca evlerine dönerler kızım, görüyor musun?"

Yüzündeki buruk tebessümle gözlerini kapattı. Nihayet uykuya dalabilmişti...